Solopreneur olmak benim için özgürlük demek

Solopreneur olmak benim için özgürlük demek
https://www.birlikteihracat.com/gorsellere-atif/

Herkese merhaba, ben Nil, 2017’nin yaz aylarından bu yana freelancer’ım. Aslına bakarsanız freelancer demem ne kadar doğru olur, buna “entrepreneur” kelimesinden türemiş “solopreneur” demek daha mı doğru olur, emin değilim. Zira şimdi anlatacaklarım, girişimciliğin nasıl freelancer’lığın doğasında da bulunduğunu açıklayacaktır.

Bağımsızlık

Reklam ajansında grafik tasarımcı, reklam yazarı, ardından kurumsal şirkette marka iletişim uzmanı gibi görevlerde çalışırken aklımda hep tek bir şey vardı: Bağımsızlık.

Bu kelime bazıları için öyle fazla anlam ifade etmiyor, biliyorum. Örneğin bir arkadaşım, “Şirkette çalışırken bağımsızlığını kaybetmiyorsun ki, ne alaka? Hem ben böyle büyük bir kurumsal ismin gücünün arkamda olmasından, X AŞ’de çalışıyorum demekten gurur duyuyorum.” demişti. Ama siz bu sayfayı ziyaret ettiyseniz veya aklınızdan freelancer olmaya dair en ufak bir merak geçiyorsa, içinizde bağımsızlığa özlem duyan bir tarafınız var demektir.

Freelancer maceram başlıyor

Her neyse, hikayemize dönelim. 2016’nın son ayında doğum iznine ayrıldım ve 2017 yılının ilk yarısını büyük ölçüde bebeğimle geçirmenin ayrıcalığını yaşadım (uykusuz ve zor bir ayrıcalık, ama ben izinde olmasaydım çocuğumu kime, nasıl bırakır da işe dönerdim, işe dönüp de aklımı nasıl işe verebilirdim, bilmiyorum.). Doğum iznim sırasında yıllardır hayalini kurduğum şeyi yapabildiğimi, istediğim zaman istediğim yere kalkıp gidebildiğimi, şehir değiştirebildiğimi, bunu yaparken çocuğumu çanta gibi yanımda taşıyabildiğimi fark ettim! Bir kez bunun tadını aldığımda, fırsat bu fırsat dedim ve freelancer olma macerama başlamak için doğum iznimi değerlendirmeye karar verdim.

İlk olarak, elimde satabileceğim hangi yeteneğim olduğuna baktım. Metin yazarlığı geçmişimi düşündüm, “Kim Word’ü açıp yapabileceği bir şey için dışarıdan birini tutup para verir ki?” dedim ama neyse, haydi bir deneyelim diyerek ilk gördüğüm Türk freelancer plaftormuna girdim.

Bir de kendime hedef koydum ki, ailem saçma bir işe kalkıştığımı düşünmesin:

“Bu yaz freelance yazarlık yapmayı deneyeceğim, eğer aylık kazancım kurumsal şirketteki işimden aldığım maaşa denk veya fazla olursa doğum izni sonrasında işe dönmeyeceğim.”

Bu gayet net bir hedef de olsa elbette ailemden tiz sesler yükseldi, “Mis gibi düzenli, maaşlı işinden mi vazgeçeceksin?!” diyen çok oldu.

Benimse onlara verdiğim cevaplar şu şekildeydi:

  1. Her zaman kendi işimi yapmanın, istediğim yerden, zevk aldığım konularda çalışabilmenin hayalini kurmuştum.
  2. Çocuğumu kendim büyütmek, onun büyüdüğünü görmek istiyorum.
  3. Artık (trafikle birlikte) günde toplam 12 saatimi evimden ayrı geçirmek istemiyorum.

Derken, çok acayip bir şey oldu. İnsanlar, bu girdiğim platformdan ciddi ciddi bana metin yazarlığı işleri vermeye başladı. Ve ben ciddi ciddi, teslim ettiğim iş başına cüzdanıma para geliyor olmasının tadına vardım! Çok şaşkındım, demek gerçekten bu alanda freelance iş gücüne ihtiyaç vardı. Gitgide ünüm yayıldı, dışarıdan da işler gelmeye başladı ve ben o sene, Ağustos ayında, tam da doğum iznimin bitip işe dönmem gereken tarihte hesabıma baktığımda kurumsal şirketteki işimden daha fazla para kazanmış olduğumu gördüm.

Ebeveyn freelancer olmak

Ha bunları çok kolay bir işmiş gibi anlattığıma bakmayın; evde tek başına olduğumu, aynı anda bebek arabasını sallarken iş yapmaya çalıştığımı, “böyle olmuyor” deyip başka şehirde yaşayan annemin evine gittiğimi, çocuğu anneme emanet edip gecenin bir yarısı olmayan sinyal gücü nedeniyle internet kafelere gidip mail atmaya çalıştığımı saymıyorum. Neden saymıyorum, çünkü hayallerime giden yolda gözüm hiçbir şeyi görmez olmuştu :)

Ebeveyn Freelancer Olmak
Nereden duydum bilmiyorum ama beni çok etkileyen bir söz ile bu konuyu açmak istiyorum. İlk 3 senesinde çocuğunuza söyledikleriniz, büyüyünce onun ilk sesi olacak.Para kazanmak zor, freelancer olmak daha zor, ebeveyn olarak freelançer olmak çok daha zor. Hayatta sabit olan hiçbir şey yok gibi geliyo…

Birinci hedefim olan, “Kurumsal işe dönmeme” kararımı başarıyla yerine getirmiş, ailemi hesap durumumu göstererek ikna etmiştim. Şimdi, işler büyüyordu. Sahip olduğum diğer becerileri de satabilir miyim derken markalaşma konusunda edinmiş olduğum bazı tecrübeleri kullanabileceğimi fark ettim. Ankara Marka Günleri etkinliği, tam da böyle bir zamanda karşıma çıktı.

Şirketimi kurdum

O etkinlikte, internetten tanıştığım ve daha önceden reklam ajanslarında sanat yönetmeni olarak çalışmış başka bir freelancer ile buluştum. Bu görüşmenin sonunda, daha büyük şirketlere birlikte iş yapabileceğimize karar verdik. Ben marka danışmanlığı ve metin yazarlığı yapacaktım, o da görsel tasarım konusunda destek verecekti. Bu anlaşmamızdan çok kısa bir süre sonra, önümüze yakın arkadaşımın referans olduğu önemli bir firmanın işi düştü… Ancak firmanın bir şartı vardı; kurumsal bir yer olduğu için benim de fatura kesmem, sözleşme yapabilmem gerekiyordu. Ama henüz bir şirketim yoktu! Bu vesileyle, 2018’e girerken şahıs şirketimi kurmuş bulundum.

2019 zorluklarıyla geldi

İyi kötü o sene güzel işler aldık, hatta “ofis de mi tutsak” noktasına geldik. Tek sorunumuz, zaten kıt olan Ankara piyasasında bize düzenli gelir getirebilecek her türlü işe, uzmanlığımız olmadığı halde evet demek zorunda kalmamızdı. Hiç sevmediğim halde sosyal medya yönetimi konularına girdik, web tasarımında başkalarına iş paslayarak adeta müşteri temsilciliği yaptığım zamanlar da oldu. 2018’in sonlarına doğru, 2019 yerel seçimlerde metin yazarı olarak göreve çağırıldım. Artık, becerimle güven uyandırdığımı ve iyi bir yerlere geldiğimi hissediyordum. Tek sorun, çok dağılmıştım. Nişleşmek diye bir şeyden haberim yoktu çünkü. “Ne iş olursa yaparım, yeter ki gelirim azalmasın ve tam zamanlı işe dönmek zorunda kalmayayım” paniğini her an üzerimde taşıyordum. İşler yoğunlaşınca oğluma bakmak ve aile içi sorumlulukları paylaşmak da çok zorlaşmıştı. Bakıcı tutacak gücüm olmadığı için (ve bir aylığına, yarım günlük olarak denediğimiz bakıcı felaket bir karakter çıktığı için) oğlumu, 2 yaşına 2 ay kala bir kreşe vermek durumunda kaldım.

Yeni düzenim, kreş ve sonrası fena gitmiyor gibiydi. Ama 2o19’un başında korkunç bir haber aldık: Çok sevdiğim kayınvalideme kanser teşhisi konmuştu. Tüm bunlar sırasında, yani yorucu seçim atmosferinde aile, kreşe yeni başlayan ve sürekli hastalanan oğlum, devam eden müşteriler, artı seçim işleri arasında denge kurarak moralimi bozmadan devam etmeye çalıştım. Ne yazık ki, seçimleri kazandığımız haberini aldıktan kısa bir süre sonra kayınvalidemin durumu kötüye gitti ve kaldırıldığı hastanede, Mayıs ayında hayatını kaybetti.

Ailecek sarsılmıştık. Bu olay bende o kadar büyük bir şok etkisi yarattı ki, işle ilgili tüm konular son derece fani, anlamsız kalmıştı. Depresyondan çıkabilmek için tek umudum, kendime yeni bir meşgale bulmaktı: Uzun zamandır aklımın bir köşesinde duran start-up fikrimi hayata geçirmeyi deneyecektim.

Freelance pazaryeri projem

Amacım, freelancer’ların takım halinde çalışabileceği yeni bir iş bulma platformu kurmaktı. Ancak bu hikayede ben tek kişiydim; bir ortağım, satış ekibim, web tasarımcım, sosyal medya yöneticim yoktu. Start-up eko sistemine dahil olup motivasyonumu artırmak için bir ortak ofise bile üye oldum. Orada, teknik becerileri sınırlı biri olarak, kendi çapımda bir “freelance pazaryeri” kurmaya çabaladım. Arada derede bulduğum bir yazılımcı, bana gerçekten hiç bilmediğim konularda bir yere kadar yardımcı olmuştu olmasına, ama ilk ayın sonunda daha yüksek ücret teklif eden birileri ile anlaştığını söyleyip beni öylece bıraktı.

2019’un Ekim ayına geldiğimde, bu işin yürümeyeceğini gördüğüm halde gerçekleri kabul etmek istemeyerek çabalarıma devam ettim. Daha fazla uzatmama gerek yok, elbette yazılımcı gittikten sonra daha fazla dayanamadım. 2020’ye girdiğimiz sırada beyaz bayrağı çektim, pes ettim. Ciddi bir depresyon darbesi daha yedim; bu kez, o yıl yaşadığım tüm üzüntü ve stres nedeniyle olacak ki mide rahatsızlıklarım ve kansızlık sorunum başladı. Tedavi aşamasına gelindiğinde, halsizlik ve üzüntüden tüm gün kanepeden kalkamaz hale gelmiştim. O eski, fıldır fıldır şehir dışı toplantılara koşan, enerjik halimden eser kalmamıştı. Her şeyden önemlisi aileme karşı mahçup olmuş, ciddi borçlanmış, kendime olan inancımı kaybetmiştim.

COVID

Sonra, tüm bu denklemde daha ne olabilir derken, insanların Çin’de gizemli bir virüs nedeniyle patır patır yere düşüp öldüğü haberleri geldi. “Bizim buralara gelmez ki, onlar yarasa yiyormuş da ondan olmuş ehühehe” derken çat, Mart ayında kreşler kapatıldı. Ve ben, 3.5 yaşında, yerinde duramayan oğlumla apartman bahçesine bile çıkamaz şekilde eve hapsoldum. Söylememe gerek yok, var olan müşterilerimi memnun etmeye ve borçlarımı kapatmak için hiç dengim olmayan kişileri müşterim olarak kabul etmeye de mecbur kalmıştım. Evde çocukla tek başıma, bitmeyen ev işi, artı uzaktan çalışma eziyetiyle ruh halim iyice çıkmaza girmişti. Üstüne üstlük, bu ucuza iş yapmayı kabul ettiğim müşterilerin anlayışsızlıkları, kişisel kaprisleri, iş bilmezlikleri ve ödemeleri geciktirmeleri ile gün içinde sürekli uğraşmak zorundaydım. Kapris konusunda abarttığımı düşünmüyorum, gece 02.00’da Whatsapp mesajına cevap yazmadım diye küsen müşterilerim bile vardı.

Haziran ayında kreşler açıldı açılmasına ama ben de ruhen ve ekonomik olarak bitik durumdaydım. Sokağa çıkma yasakları da bitiyorken yapılabilecek en iyi şey, ailecek yazlığa gitmek ve hava değiştirmekti. Bu hava değişimi bana ruhen iyi gelse de maddi olarak borcumun iyice katlanmasına sebep olmuştu. Karantina döneminde yaptığım işlerin büyük kısmının parasını alamamıştım. Yeni döneme yeni kararlarla girdim: Marka danışmanlığına ihtiyaç duyan şirketlere remote çalışan gibi dışarıdan hizmet vereceğim, düzenli ofis ziyaretlerine gideceğim bir iş modeli düşündüm. Bu model ile iki üç düzenli müşterim olabildi, borçlarımı yıl sonuna kadar ödeme hedefimi başarıyla tamamladım, ama onlarla olan sürenin de sonuna gelmiştik (farklı nedenlerle) ve 2021 yılına girerken yine bir boşluğa düşmüştüm.

Yurt dışından müşteri bulmaya karar verdim

Bu kez, “Tamam” dedim. “Sorun Türk patronu zihniyetinde.” Artık, yıllardır esas hedefim olan şeye bir şans vermeye ve yurt dışından müşteri bulmaya karar verdim. İyi de bunu nasıl yapacaktım? Yıllardır Upwork üzerinden iş alan bir yazılımcı arkadaşımı aradım. “Zaten neden hala Upwork’e gelmedin ki sen?” diye sordu. Böylelikle,  2018’de açıp öylece bıraktığım profilimi güncelledim. İçimden bir ses, bu kez doğru yolda olduğumu söylüyordu. Spiritüel şeylere inanır mısınız bilmem, ama evren de bana her gördüğüm simetrik sayı ve mesajla (aha bu kadın deli demeyin) doğru yolda olduğumu söylüyor gibiydi. Saate bakıp 11:11 sayısını görüyor, önümden geçen arabanın plakasında da aynı sayıyı görüyordum, bu gibi kulağa zırva sapan gelen ama beni nedense o dönem çok heyecanlandıran acayip tesadüflerle karşılaştım işte…

Upwork fikrini paylaştığım sanat yönetmeni arkadaşım da “Ya tam bununla uğraşan bir ekip var, başında da Zekeriya diye biri var, Birlikte İhracat mıydı neydi, onların sayfasını bir araştırsana” dedi. 2021 Şubat mıydı, Mart mıydı tam hatırlamıyorum, Birlikte İhracat grubunun Discord kanalına (Discord diye bir şeyin varlığını bile yeni öğrenmiştim) üye oldum. Heyecandan uyuyamadığım ilk işimi, ikinci işimi aldım derken ciddi ciddi hizmet ihracatı yapmaya başlamıştım. Gruptaki sinerji, motivasyon ve destek ortamı çok hoşuma gitmişti; onca yıl tek başıma, hele ki karantina dönemi ofisimi kapatıp eve hapsolduğum aşamalardan sonra burada adeta sanal bir plazanın içinde gibi hissettim. Sanki iş aralarında çay molasına çıkıp birileriyle dertleşebiliyor gibiydim ve bu bana psikolojik olarak çok iyi geldi. Bundan yıllar önce aklıma gelen ama start-up’ım ve sorunlu müşterilerim ile uğraşmaktan hayata geçiremediğim Markalaşma Eğitimi ürünüm üzerine çalışmaya da başladım. Onu da -bunu söylerken hala inanamıyorum ama- tam olarak bitirdim ve yıl bitmeden satışa hazır hale getirdim. İlk başta korkuyordum ama aklımdaki gerçek fiyatları Eylül ayında Upwork proje kataloğuma koydum. Ne mi oldu? Satışlarım düşmek yerine arttı! 2021 yılının Ekim ayında, yani daha yıl bitmeden ihracat konusunda hiç beklemediğim kadar iyi bir noktaya gelmiştim. Bu yola çıkarken, “Kim alır ki?” sorusu daima içimdeydi, ilk kez Freelancer olurken de “Kim alır ki?” diye başladığımı hatırladım. Ama alan vardı. Nişimi belirleyipi “Ben şu alanda uzmanım, paketim bu, fiyatım şu” diye net davrandıktan sonra gerçekten pazar muazzam büyüklükteydi ve her malın bir alıcısı var sözünün gerçek olduğunu görmüş oldum. Artık sadece Brand Strategy dokümanı hazırlıyor ve sadece ama sadece Logo & Brand Identity tasarlıyorum. Diğer her şeye hayır diyorum. Abuk sabuk istekleri olan, kapris potansiyeli ve kırmızı bayrak gördüğüm müşteri adaylarına cevap bile yazmıyor, direkt engelliyorum.

Bundan sonra da karşıma sürprizli, zor müşteriler çıkabilir, evet. Ama en azından biliyorum ki kökü bende. İstersem eksiklerimi tamamlar kendimi geliştiririm. İstersem Upwork’ün ötesinde, başka şeyler de satabilirim. Sürekli büyümek, ekipleşmek, her müşteriye kucak açan dev bir firma olmak, bir start-up yapıp voleyi vurmak gibi düşüncelerin tek başarı kriteri olmadığını görmüş oldum. Freelancer olmak ve kendi işini kurmakla ilgili zihnimde bugüne kadar tasarladığım çoğu şeyin bir kuralı olmadığını anladım.

İşte bu nedenle yazıma freelancer olmak değil, solopreneur olmak diye başladım. Ben, tek başıma bir girişimciyim. Şahıs şirketi de olsam, tek tabanca da olsam, üreten ve ürettiği değeri dünyaya satabilen bir varlığım. Bu zorluklardan oluşan 3-4 yıllık yolculuğumu sizleri yıldırmak için yazmadım, aksine, o zorlukların beni bugün olduğum yere getirdiğini anlatmak istedim. Bazen “patron” olmak isteriz ama insan idare etmenin keyifli bir iş olmadığını anlamamız yıllar alır. Bazen “zengin olmak” isteriz ama bize yetecek kadar kazanmanın daha fazla zevk verdiğini algılamak için onbinlerce lira borca girmemiz gerekir. Bazen de “ben her işi yaparım” deriz, ama öyle her alana dalmamak, herkesi kabul etmemek gerektiğini anlamamız birkaç öfkeli müşteri ile dalaşmayı gerektirir.

Konfor alanınızdan bugün çıkın

Diyeceğim odur ki, kendi yolunuza çıkmak sizi siz yapar. Konfor alanınızdan bugün çıkın. Dayak yiyin. Para isteyebilmenin, hatta o parayı söke söke almanın cesaretini kazanın. Hayır demeyi öğrenin. Bunları hayatta yapabileceğiniz çok yer var belki ama maaşlı işin ataletiyle pek olmuyor. Ve kesinlikle kendinizi içinde bulunuduğunuz coğrafya ile sınırlamayın. Dünya kocaman. Olanaklar sayısız. TL dışında onlarca başka para birimi var. İngilizce’den de korkmayın (En kötü ihtimalle Google Translate var).

Ve kendinizi bu fani işler için asla strese sokmayın, benim gibi gastrit falan olmayın.

Sağlıcakla kalın.

Nil Yalçınkaya

www.nilyalcinkaya.com

Nil Y.
Upwork Freelancer Nil Y. is here to help: Brand Strategist & Brand Identity Designer

Topluluğa katıl

Freelancer olarak gelişmiş ülkelerde bizimle aynı işi yapanlarla aynı gelire sahip olmanın yollarını birlikte keşfediyoruz. Bu yolda bize katılmak istersen aşağıdaki butonu kullanabilirsin.